Erbil-Bağdat-Süleymaniye üçgeninde İran’ın Irak üzerindeki nüfuzunu koruma çabaları
KANAL7 DIŞ HABERLER SERVİSİ BARTU EKEN
İran ve Irak arasındaki ilişkileri bin yılları aşan tarihsel bir derinliği içeriyor. Yüzyıllar boyunca bölgenin baskın gücü olan Türk imparatorluğu, farklı İranlı hanedanların Irak üzerindeki siyasi hayallerini gerçekleştirmesini engellemişti. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Sünni dünyanın koruyucusu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi İran’ın bölgede tesirini artırması için uygun bir ortam doğurdu.
Şah Rıza Pehlevi 1925’te taç giyer giymez bağımsızlığını kazanmaya çalışan ülke üzerindeki baskısını artırdı. Pehlevi bu çerçevede Kürt muhalif gruplarla ilişkisini yapısal hale getirdi. İngiltere’nin ülkeden çekilmesinden sonra kurulan güçlü Baas iktidarı İran’ın Irak üzerindeki tahakküm planlarını dengelemeyi başardı. Ancak muhaliflere karşı kimyasal silah kullanma ve Kuveyt’in işgali gibi adımlarla Irak önce kapsamlı yaptırımlara ardından da işgale uğradı. Bu durum, İran için Safevilerden beri aradığı fırsatı sağladı. İran, 2003’ten itibaren geleneksel olarak hamilik iddia ettiği Şii gruplar ve Kürt hareketler üzerinden Irak’taki nüfuzunu benzersiz ölçüde artırmaya başladı.
Şüpheli bir helikopter kazasında hayatını kaybeden İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ardından, 9. Cumhurbaşkanı seçildi Mesud Pezeşkiyan. İlk yurt dışı gezisini Irak’a yapma kararı aldı. Basra, Erbil ve Süleymaniye’yi ziyaret etti. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ndeki temaslarında Kürtçe konuşmalar yaparak Irak hükümetine de aba altından sopa göstermiş oldu.
PEZEŞKİYAN İLK YURT DIŞI ZİYARETİNDE IRAK’I ZİYARET ETTİ
Tahran yine de Erbil’le mesafeli bir ilişkiye sahip. Destekledikleri Haşdi Şabi milisleriyle Peşmerge arasında sık sık gerginlik yaşanıyor. İran kimi zaman Irak Kürt Bölgesel Yönetimi topraklarında füze ve SİHA saldırıları da düzenliyor. ABD tarafından istediği korumayı elde edemeyen Erbil’se birçok konuda Bağdat ve Tahran karşısında geri adım atmak zorunda kalmış durumda.
İran’ın Barzaniler yönetimindeki Erbil’e karşı tek kozu Bağdat’taki nüfuzu değil. Talabani aşiretinin hakim olduğu Süleymaniye, Tahran’ın yakın işbirliği içinde bulunduğu diğer bir güç odağı. Örneğin, dönemin İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 2017 Referandumu sonrası vefat eden eski Irak Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin kurucusu Celal Talabani’nin cenazesine gitmiş; Ve söz konusu özel ilişkilerin altını çizmişti.
İran, Irak Kürtleri arasındaki görüş ayrılıklarını derinleştirmeyi amaçlayarak rejim muhalifi İranlı Kürt örgütleri sınırdan uzaklaştırıyor. Son Kerkük valiliği seçiminde görüldüğü üzere Şii Araplarla KYB’nin işbirliği bu cephe için alanda somut kazanımlara yol açabiliyor. Bununla birlikte, KYB’nin CENTCOM ile koordineli olarak terör örgütü PKK ve YPG ile askeri işbirliği yaptığı da biliniyor. Ankara bu sebeple Süleymaniye’ye uçuş kısıtlaması dahil çeşitli tedbirlere başvurdu ve KYB’nin hakimiyeti altındaki bölgelerde SİHA operasyonlarını yoğunlaştırdı. Türkiye ayrıca son yıllarda düzenlediği hedefli operasyonlarla terör örgütü PKK’nın çok sayıda elebaşını etkisiz hale getirdi.
İRAN KALKINMA YOLU PROJESİ’NİN DIŞINDA KALDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 13 yıl aradan sonra Nisan 2024’te gerçekleştirdiği Irak gezisi esnasında imzalanan kapsamlı işbirliği anlaşmasıyla; Ankara yalnızca bölge için önemli bir gelecek vaat eden Kalkınma Yolu Projesi gibi çok uluslu bağlantısallık projelerini hayata geçirmekle kalmadı. Aynı zamanda, Irak içindeki askeri varlığını ve operasyonlarını büyük ölçüde meşrulaştırdı. Böylece merkezi hükümetin terör örgütü PKK’yı yasaklı örgütler listesine almasıyla ciddi bir hukuki ve diplomatik zemin kazanmayı başardı.
Bu duruma eş zamanlı olarak terör örgütü PKK’nın Türk SİHA’larına karşı kullandığı silah ve teknolojilerin de gelişme gösterdiği görüldü. Irak ordusu içinden bazı grupların bilhassa Kerkük’te çeşitli provokasyonlara giriştiği gözler önüne serildi. Bu durumu arka plandaki güçlerin Ankara-Bağdat ilişkilerinin gelişmesine ve 40 yıllık terör örgütü PKK kartının zayıflamasına yönelik tepkisi olarak yorumlamak mümkün.
İran, yabancı güçlerin uluslararası konjonktürdeki gelişmeler neticesinde yakın bir gelecekte bölgeden çekilmek zorunda kalacağını değerlendiriyor. Tahran’ın Arap müttefiklerinin tüm çağrısına rağmen İsrail’in peş peşe düzenlediği küçük saldırılarına cevap vermekten kaçınmasında; Ve misilleme saldırısını belirsiz bir geleceğe ertelemesinde bu durumun etkisi olabilir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Pezeşkiyan’ın yeni dönem politikalarının Reisi’den farklı olacağına inanmak pek mümkün görünmüyor.
İRAN’IN IRAK’TAKİ EN BÜYÜK YARDIMCISI EĞİTTİKLERİ SİLAHLI Şİİ MİLİSLER
Irak, ABD işgalinden sonra caydırıcı bir askeri güce sahip değil. Ülke içinde bulunan Şii Milisler de İran’ın bölgedeki en büyük kontrol aracı olarak göze çarpıyor. Ve söz konusu gücün dağıtılması yakın gelecekte neredeyse imkansız. İran’ın Kalkınma Yolu Projesi’nin dışında kalmasıysa oldukça dikkat çekici. Körfez’in ve Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırdığına dair büyük bir işaret.
Ancak Irak halen İran’ın askeri desteğine bel bağlamak durumunda. Zira DEAŞ ve PKK terör örgütlerine karşı ordu birliklerinin ABD ve İran desteği olmadan mücadele edebilmesi çok zor. Dolayısıyla kısa vadede İran’ın Irak üzerindeki tesirinin kırılacağına inanmak gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır..